Metal Kalp Bölüm 22: Bir El Silah Sesi

Kapının önündeki insan kalabalığından sıyrılıp altın kapıdan içeriye girdim. İçerisi tek kelimeyle şaheserdi. Kristal avizeler havada süzülüyormuşçasına asılı duruyorlardı. Duvarlarda çeşitli freskler vardı, Yunan mitolojisinden çeşitli hikayeler anlatıyorlardı bakmasını bilene. Salonun sağ ve sol kanatlarındaki masaların üstünde çeşitli yiyecek ve içecekler bulunuyordu. Bu masaları da geçip sola döndüğümüzde karşımıza çıkan kapının ardındaki amfi, basın toplantısının yapılacağı odaydı. Herkes ana salonda toplanmıştı; aralarında üst düzey yöneticiler, silah şirketlerinin yönetim kurulları, üniversite akademisyenleri, askerler, şirket sahipleri ve daha nice ünlü vardı. Muhabirlerden oluşan ekibimiz çoktan dağılmış, kendilerine verilen rollere uygun davranmaya başlamışlardı. Ben de yavaşça yürüyerek bir grup gazetecinin konuşmalarını dinlemeye başladım. Kadın olanları uzun mavi elbiseler giymişlerdi, yüzlerinde okyanusu andıran bir tarzda makyaj vardı. Erkek olanları ise gri takım elbiseler giyiyorlardı, koyu bir sohbete dalmışlardı.

"Size söylüyorum, bu iş burada bitmiştir. Şimeon o muhabir kılıklı anarşistlerin canına okuyacak."

"Sanmıyorum Cath. Mary, İsimud'un muhabirleri Şimeon'u bitirmek için sıkı çalışıyorlarmış diye duydum."

"Onlar devrim diye kafayı yemiş hayalperestler, Harry. Şimeon daima vardı, olmaya da devam edecek."

"Onları fazla küçümsüyorsun. Yizong'a yaptıklarını unuttun mu? Adam artık kafayı yemenin eşiğine gelip mecburen vergi kaçakçılığı yaptığını ve devlet hazinesinden para çaldığını itiraf etti."

"Bahse varım böyle olmadı. Duyduğun her şeye inanma artık, Harry! Bir de gazeteci olacaksın."

Diğer kadın da lafa karıştı.

"Kapa çeneni Cath, bugüne kadar gerçekleri yazdığın bir haber dahi olmadı senin-"

"Ah, öyle mi? Senin de pek bir marifetini görmedik, sponsor kazanmak için sürekli şirket sahipleri lehine haber yapmıyor muydun sen?"

"Eğer benim topladığım sponsorluklar olmasaydı Apate şu ana kadar çoktan Atlantis'in dibini boylamıştı!"

Birkaç saniye sonra ikisi de derin birer nefes aldılar, oyunu buradan kendi çıkarlarına olacak şekilde çeviremeyeceklerinin farkındalardı. Sıradan sohbetlerine geri döndüler: mesai saatleri, yemekler, son çıkan teknolojiler gibi şeyler... Para ve olmayan onurları için kavga eden bu elemanların sohbetine dahil olmam gerekiyordu ama kibarlıktan anlamayan şu insanların olduğu ortama büyük ihtimalle alınmayacaktım. Olsun, beni aralarına almasalar dahi dinlediğim kadarı kimin hangi tarafta olduğunu anlamama yetmişti. 

Gülümseyerek selam verdim.

"Merhaba, iyi akşamlar"

İlk konuşan siyah saçlı kadın bana ilk cevap veren oldu:

"Buyrun, nasıl yardımcı olabiliriz?"

"Sohbetinize dahil olabilir miyim diye merak etmiştim... veya tanışabilir miyiz diye?"

Beni süzdü, uzun uzun inceledikten sonra konuştu:

"Kimsiniz?"

"June Seangel"

Pis pis sırıttı.

"Aramıza yabancıları almak gibi bir huyumuz yok Bayan Seangel."

Bu cümleleri kurduktan sonra uzaklaştılar. Onlar gider gitmez arkalarından gözlerimi devirdim. Sanki ben çok meraklıyım sizin muhabbetinize. İlerlemeye devam ettim, zaman zaman durup sohbetlerini dinliyordum. Gazetecilerin bir işe yaradıkları yoktu, hepsi Şimeon'un taraftarıydı. Onun cesedini suratlarına fırlattığımdaki yüz ifadelerini görmek için o kadar sabırsızlanıyorum ki...

Yürürken tanıdık bir yüzle karşılaştım- kızıl saçlar ve yeşil gözler, takım elbise giyen eski bir tanıdık... Bu kızıl saçlı İspanyol elemandı, Joe Modiguez... Bir grup takım elbiseli arasında durup sohbet ediyordu. Ben içimden deli gibi söverken bir yandan da Michelle değil June olduğum için şükrediyordum. Panik yapmaya hiç gerek yok, bambaşka bir yüze, sese, mesleğe ve ırka sahibim şu an. O beni tanımıyor, ben de onu. 

Yavaşça yanlarından geçtim, yakınlarındaki bir sandalyeye oturup bacak bacak üstüne attım. Yeni bir projeden bahsediyorlardı- hemen bileğimdeki bilekliğe dokundum. Grupta hepimiz bir kişiyle eşleşmiştik, bu bileklik partnerimi çağırmamı sağlıyordu. Herkesin üstüne kayıt cihazı takılamayacağı için mecburen böyle bir çözüm bulmuştuk. Rain dakikalar içinde yanıma geldi, yan yana durup sohbet ediyormuş gibi gözükerek kayıt yapmaya başladık...

"Modiguez, yeni iş sendeymiş diye duydum. Tebrik ederim."

"Sağol. Sadece ekibin başındayım o kadar."

"Yani şimdi bu projenin sayesinde tüm şehri saniye saniye izleyecek miyiz?"

"Evet."

"Vay... Başkan Huang-Li Chen neden böyle bir şey istiyor ki?"

"Şehirde bazı kaçakların dolaştığından onu haberdar ettim. O da son zamanlarda artan kaçak vakalarından dolayı böyle bir projenin en mantıklısı olacağına karar verdi."

"Eskiden bu topraklarda yaşayan insanlar her saniyelerinin izleneceği bir gelecek olacağını düşünür ve korkarlarmış. Sen o geleceği yazıyorsun Joe, bilim kurgu efsanesini bilim gerçeği haline getiriyorsun."

Güldü. Benim tüylerimse diken diken olmuştu. Bu hem bizim gelecekteki işlerimiz için tehlike teşkil edecekti, hem de bir şehir dolusu insan haberleri dahi olmadan kayıt altına alınacaktı. Ve niye böyle şeyler hep beni buluyordu? Bu Joe budalası daha ne istiyordu Tanrı aşkına? Koca bir ülkeyi sapık gibi gözetlemek manyaklıkta kaçıncı seviyeydi?

Daha fazla sorgulamadan işime odaklanmaya karar verdim. Rain ile beraber oradan uzaklaştık. Bir süre ortada gezinip her türlü yöneticinin, gazetecinin ve askerin konuşmalarını kayıt altına aldık. Saat 20.00'i vurduğunda tüm basın mensupları amfiye doğru ilerlemeye başladı. Doğal olarak biz de gittik. Yavaşça yerlerimize oturduk. Kürsü şu anlık boştu, herkes yerlerine oturana kadar da konuşmacımız gelmedi. Birkaç dakikalık uğultunun sonunda sessizlik nihayet sağlandı ve Şimeon Azerta kürsüye geldi. Gerçekten yorgun görünüyordu, garip bakıyordu, sanki sarhoşmuş da yeni ayılmış gibi. Kısa bir alkıştan sonra konuşmaya başladı.

"Herkese iyi akşamlar. Değerli basın mensubları, hoşgeldiniz. Yıllık analiz toplantısının formatını biliyorsunuz, bu yıl boyunca uğraştığımız işleri sizlere genel olarak anlatıp sorularınızı cevaplayacağım. Bu yıl konuşmamı kısa tutacağım, sıkılacaklar için iyi haber sanırım. Bu yıl devletimiz için hem verimli, hem de zor bir yıl oldu. Anarşistlerin ülkemizde düzenledikleri saldırılara karşı cesurca mücadele edip onlardan yüzlercesinin idam edilmesini sağlayan askerlerimize ve polislerimize derin şükranlarımı sunarım. Bu yıl da Wiedegerbut Vakfı'na insanlık namına yaptıkları deneyler için elimden geldiğince fon sağlamaya çalıştım. Yaptıkları deneyler ülkemizin gelişmesi için büyük önem teşkil ediyor. Aynı şekilde ülkemizdeki anarşistlerin yakalanması için düzenlenecek bir başka proje için de elimden geldiğince destek verdim. Yönetim ve yargı faaliyetlerinde en adil sonuçların elde edilebilmesi için sonuçlandırılmış her davayı sahip olduğum kontrol yetkisiyle tekrar inceledim. Sadece ve sadece insanlarımızın tarafsız ve adil bir şekilde yargılandığına emin olmak için. Kısa tutacağımı söylemiştim, işte bu kadar. Ve son bir şey, bu gece burada kahraman bir genç adam var. Sadece 23 yaşında olmasına rağmen başımıza bela olan bir suçlunun infazını sağladı. Michelle Howell'i yakalatıp infaz ettiren Aleksey Dima Boris'i size takdim ederim."

...Ne?..
...Ölmüş müyüm?..
...İnfaz mı edilmişim?..

Aleksey ciddi bir yüzle ve giydiği simsiyah takım elbiseyle kürsüye çıktı. Şimeon kürsüde bulunan kadife iğnelikten bir onur madalyası çıkarttı ve Aleksey'in göğsüne taktı. Aleksey'in yüzünde en ufak bir duygu değişimi yoktu. Mikrofona yaklaştı ve sert bir sesle konuştu:

"Yapmam gerekeni yaptım. Howell bir tehditti ve infazı benim görevimdi. Dinlediğiniz için teşekkür ederim. İyi akşamlar."

Yüz ifademi sabit tutmaya çalıştım, rol yaptım. Ne olduğunu gerçekten anlayamıyordum, hiçbir şey anlayamıyordum... Aleksey yine ne numaralar çeviriyordu? Etrafımdaki basın mensubları Şimeon'a çeşitli sorular sormaya başlamışlardı. Şimeon'un hafifçe terlediğini görebiliyordum, bizim ekip her ne yaptılarsa gerçekten adamın ayarlarını bozmuşlardı. Ben? Benim muhabirlik rolüm bitmişti, asi rolüme başlamam lazımdı. Kalabalık soruları ile Şimeon'u bunaltırken sessizce kapıdan dışarı süzüldüm. Şimeon toplantıdan dışarı yandaki protokol kapısından çıkardı. Yandaki merdivenleri hızla çıktım ve merdivenin ışık vurmayan bir köşesinde saklandım. Basın mensubları ana kapıdan çıkmaya başladıkları sırada Aleksey de protokol kapısından çıkıp gözden kayboldu. Şimeon'un çıkışı yaklaşmıştı. Tabancama susturucu taktım, yüz maskesiyle yüzümü değiştirdim. Şimeon protokol kapısından çıkarken alnına nişan aldım...

...Şimeon'u vurdum...

Şimeon yere yıkılırken çığlıklar yükseldi. İnsanlar yerde kanlar içinde yatan Şimeon'un başına üşüştüler. Ben? Ben kaçtım tabii ki. Merdivenden jet hızıyla indim ve bir kolonun arkasında saklandım. Nefese nefeseydim, iyice saklandım. Ortalık biraz sakinleşene kadar saklanmayı planlıyordum, ağzıma bastırılan bir el beni kendine çekene kadar...

"hmmğh!"

"Sessiz ol, tabii aptal cesaretini bir kez daha ispatlamak istersen başka..."

Ondan kurtulmaya çalıştım ama beni daha da sıkı tuttu. Elimdeki tabancayı kullanarak kurtalmaya çalıştım ama bileğimi kavradı ve tabanca tutan elimi yakaladı. Büküp arkamda sabitledi ve beni duvara yapıştırdı. 

"Bir dahakine suç işlerken kimsenin seni görmediğine emin ol ahmak."

Olay nasıl buraya geldi...

Daha kötüsü arkamdaki kişi, beni öldürmüş kişi...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Metal Kalp Bölüm 1: Kaçış

Metal Kalp Bölüm 29: Sanırım Affetti...

Metal Kalp Bölüm 24: Kanlı Bir Anı