Metal Kalp Bölüm 21: Farklı İnsanlarla Aynı Amaç

 Yaklaşık 10 gün sonra beklediğim zarf geldi. Artık kartım da olduğuna göre planımın bir sonraki aşamasına geçebilirdim. Yıllık analiz toplantısına yaklaşık 13 gün kalmıştı. Bu süre içerisinde muhabir olarak işime odaklanmalıydım. En sonunda toplantı gününde de işi bitirecektim...


Derin bir nefes aldım ve başımı duvara yasladım. Gözlerimi kapattım. 17 gündür buradaydım. Elimdeki maske sayısı kısıtlı olduğundan sadece dışarı çıkarken veya daireme birisi gireceği zaman etkinleştiriyordum. Her saniye tetikte olmak yorucuydu ama bu planın neticesinde çok şey değişecekti. Yataktan kalktım, saat 4.13'tü. Bugün yeni işimin ilk günüydü. Maskeyi taktım, olmam gereken kişi oldum. Üstüme siyah bir gömlek ve siyah çorapların üstüne siyah pileli bir etek giydim. Saçlarımı at kuyruğu olarak topladım. Çantamı aldım elbette, ihtiyacım olan her şey onun içindeydi sonuçta. Giriş kartımı ve kimliğimi de aldım. Son kez odanın içinde göz gezdirdikten sonra kapıyı açtım, çıktım. Bu sefer çatıların üstünde koşarak değil de yürüyerek gitmeyi tercih ettim. Yürüdüğüm yollar pek kalabalık değildi, gördüğüm herkesin yüzünü inceleme fırsatım bile oluyordu. Nihayet ajansa vardığımda Mihail ve Leonard yine kapının önünde dikiliyorlardı. Yanlarından geçip kartımı basmak üzereyken Leonard'a ait sert bir ses beni durdurdu. Bir anda bir el kolumu sertçe kavradı ve beni sarstı.


"Hanımefendi ne yaptığınızı zannediyorsunuz? Burası elinizi kolunuzu sallayarak girebileceğiniz bir yer değil, uzaklaşır mısınız!"


Bana aşağılar bir tonda bağırdıktan sonra Mihail'e dönüp "Hayret bir şey" diye söylendi. Kafama pek takmadım, o benim sinirimi bozabilecek seviyede bir insan değildi çünkü. Kendini önemli biri zannediyordu, ama merak ettiğim bir tek soru vardı...


...Bana bağırma hakkını nereden buluyordu bu Tanrı'nın yarattığı iyi şahsiyet..?


Soğuk bir şekilde ona baktım, giriş kartımı gösterdim ve dudaklarımı aralayıp sakin bir ses tonuyla konuştum:


"Sen kim olduğunu zannediyorsun? Bana bağırma hakkını nereden buluyorsun? Ben senin çocuğun değilim, hatırlatırım!"


Kartım olduğunu görünce utancından önce kırmızı, sonra mosmor oldu. Ben onun bir bukalemun gibi renkten renge girmesini izlerken durumu toparlamaya çalıştı:


"Hanımefendi gimeden önce kendinizi tanıtmanız lazım, sadece kartı basıp geçemezsini-"

"Göster."

"Buyurun?"

"Yönetmelikte diyorum. Bana gelen yönetmelikte iddiada bulunduğunuz bu "gerçeğe" dair herhangi bir madde bulunmuyor. Eğer çalışanlarınıza gelen dosyalarda eksik bilgi verirseniz onlardan hatasız bir performans bekleyemezsiniz. Ki bir yanlışlık olsa dahi kimseye bağıramazsınız. Haddinizi bilin!"


Bu sözlerden sonra kartımı basıp içeri girdim. Arkadan Mihail'in Leonard'a bakıp kıs kıs güldüğünü duyabiliyordum. Daha fazla dinlemeden binanın içinde ilerlemeye başladım. İlerideki danışma masasına doğru ilerledim. Masada kumral kısa saçlı, kahverengi gözlü zayıf bir kadın ile beraber siyah saçlı, ela gözlü ve hafiften toplu bir adam oturuyordu. Gülümseyerek konuştum, bir yandan da onları inceleyip kişilik analizlerini yapmaya çalışıyordum.


"İyi günler, bana yardımcı olabilir misiniz acaba?"


Kadın aynı şekilde gülümseyerek cevap verdi, adam ise kadına göz ucuyla nefretle bakıyordu.


"Tabii, buyurun nasıl yardımcı olabilirim?"

"Bugün yeni başladım, adım June Seangel, oturmam gereken belli bir masa var mı veya öyle bir şeyler..?"

"İş kimliğini görebilir miyim acaba?"


Kartımı çıkartıp ona verdim, üstünde yazanları inceledikten ve bir makineye okuttuktan sonra bana geri verdi.


"Muhabirler H17 numaralı masada oturuyorlar, ikinci kat 3 numaralı oda. Girerken kapıyı çalmayı unutma, davetsiz gelenlere karşı pek de hoş olmayan karşılama yöntemleri var."

"Teşekkürler, iyi günler."

"İyi günler."


Adam kadını gözlerinden çıkan nefret dolu mermilerle vurmaya devam ederken ben merdivenlere yöneldim. Yavaşça ikinci kata doğru çıkarken kadının söylediklerini düşünüyordum. Davetsiz misafirlere ne yapıyorlardı acaba? Her ne yapıyorlarsa deneyimlemek için pek de istekli değildim. Son basamağı da çıkıp ikinci kata ayak basınca sessizce ilerlemeye başladım. Burada bulunmaya resmi olarak iznim bulunsa da sessiz ve tedbirli bir şekilde yürümeyi tercih ediyordum. 3 numaralı odaya vardığımda sadece sessizliğin sesini duyabiliyordum. Kapıyı tıklattım ve aynı sessizlikle kapıyı araladım. İçeride yaklaşık 17 tane masa vardı, her masada 5 kişi oturuyordu ve bu 85 kişinin hepsi gözlerini dikmiş beni izliyordu. İçeri süzüldüm ve H17 numaralı masaya doğru ilerledim. Çok şükür topuklu ayakkabı giymek gibi bir aptallık yapmamıştım. Masadaki diğer 5 kişi gözlerini benden hiç ayırmadan işlerine devam ediyorlardı. Ne yaptıklarını inceledim, röportaj soruları düzenliyorlardı. Ben de bir parça kağıt çıkarttım ve bir şeyler karalamaya başladım. Dakikalar böylece akıp gitti. Ne kadar vakit geçti bilmiyorum, ama orta yaşlı bir kadın ayağa kalkıp konuşmaya başladı. Sesi sertti, sanki birisi ona itiraz etmeye kalkarsa o hadsizi camdan aşağı itecekmiş gibi bir ses tonu vardı.


"Herkes buraya baksın lütfen. Bir süredir çeşitli röportaj soruları üzerinde çalışıyoruz. Hepinizi çok iyi tanıyorum, tüm soruların kusursuz olduğuna da işte bu yüzden eminim. Amacımız bu adamın kendisini iyi göstermek için medyaya yaydığı yalanların altındaki pisliği bulmak, ki Şimeon gibi bir adamın ne gibi pislikler sakladığını tahmin etmek hiç de zor değil. Gerekirse Şi Yizong'a yaptığımız gibi kusursuz bir senaryo oluşturup öyle itiraf ettirtiriz. Güvenlik güçlerinin bir halta yaradıkları yok, tek yaptıkları gevezelik edip racon kesmek. Lafı onların ağzından zorla alacağız. H3, H8, H11, H15! Siz arkaplan oyuncususunuz, göreviniz her bir saniye olacak olayları ses ve video dosyası olarak kayıt altına almak. H1, H2, H4, H5, H7! Farklı ajansların muhabirleri görünümünde o adamı bunaltmanız, çeşitli sorularla başını döndürmeniz lazım. Sıra asıl röportajımıza geldiğinde kafası karışmış ve yorgun bir adam görmek istiyorum! H6, H9, H10, H12! Şimeon'la yakın temasta bulunan, onunla iletişime geçmiş herkesi gizlice sorguya çekip ağızlarını arayın! H13, H14! Asıl röportaj için hazır olun, o adamın halktan sakladığı her gerçeği insanlara sunacağız! H16, H17! Etraftaki askerlerle, gazetecilerle veya hükümet görevlileriyle yakın iletişim kurun. Herkes rolünü anladı mı? Güzel! Geriye kalan 13 günde rollerinizi çalışın!"


Ve herkes bir anda odadan çıktı...


15 dakikalık bir moladan sonra kadının gruplandırdığı herkes ayrı bir odaya gitti. Benim grubum farklı yöneticilerin, askerlerin, polislerin vb. özgeçmişlerini, isimlerini, fotoğraflarını, aile üyelerini, sabıka kayıtlarını inceliyordu. Ben de oturup saatler süren görevimi yapmaya başladım...


Akşam 21.00'da evime geri döndüm. 17 saatlik çalışma aşırı yorucuydu. Üstelik maske bozulup kimliğim ifşa olmasın diye 2 adet maske harcamıştım. Şanslıyım ki emirler yağdıran kadın geri kalan günlerde evlerimizde de prova yapabileceğimizi belirtmişti, yani her gün bu tantanayı çekmeme gerek kalmamıştı. Elimi çantamın içinde biraz dolaştırdım ve anahtarımı bularak kapıyı açtım. İçeri girdim, çantamı ne halin varsa gör diyerek yere doğru fırlattım. Üstümdeki iş kıyafetleri yerine siyah bir tshirt ve eşofman giydim, kendimi yatağıma bıraktım ve uyudum...

Rüya görmedim. Gözlerimi nihayet araladığımda zifiri karanlıktı. Doğruldum, soğuktu. Camın kenarına oturdum, dışarıyı izlemeye başladım... Elimi karanlığa doğru uzattığımda elime değen ıslaklığı hissettim. Yağmur yağıyordu. Battaniyemi alıp omuzlarımın etrafına sardım ve açık pencerenin yanına oturarak yağan yağmuru izledim. Acaba Bisu Timi şu an ne haldeydi? Ya Adella? Tanrım, Adella beni ilk gördüğü yerde öldürecekti... Gerçi o da haklıydı şimdi, etmediğimi bırakmamıştım... Ama ona gideceğimi söyleseydim de hayatta izin vermezdi yalnız gitmeme. Bisu Timi de seninle beraber gelsin, ben de geleyim, olanlar senin suçun değil deyip dururdu. Zaten Adella bana asla "Sen suçlusun!" diyemezdi...


Şimşek çakmasıyla beraber irkildim. Sadece bir saniyeliğine, gökyüzünde sevdiklerimin yüzünü gördüm... Ve sonra esen rüzgar onlardan kalan son varlık kırıntılarını da öğüttü... Ben de çantamdan notlarımı tuttuğum defteri ve konuşmam gereken görevlilerin listesini çıkarttım, tekrar çalışmaya başladım...


Geri kalan günler çalışmalar, provalar ve ezberler eşliğinde eriyip gitti... Nihayet yıllık analiz toplantısı günü gelmişti. Sade giyindim; beyaz bir gömlek, yüksek bel siyah İspanyol pantolon, siyah bir fular ve ince ince örüp topuz haline getirdiğim saçım... Ayakkabı olarak siyah sandaletler tercih ettim, elbette parmağıma taktığım minik bir bıçak içeren yüzükle beraber...


Ajansa vardığımda kadınların çoğu elbise, erkeklerinse çoğu takımlar giyiyordu. Simsiyah arabalar ajansın kapısının önünde sıralanmıştı. Muhabirlerden oluşan 17 grup çeşitli arabaların etrafında dolanıyor, son kez kontrollerin önünden geçiyor veya muhabbet ediyorlardı. Grupları yöneten kadın arada bir görünüyor, herkesin hazır olduğuna emin oluyor ve şöförlere bağırıyordu. Saat 17.55 gibi hepimiz gruplar halinde arabalara bindik ve toplantının yapılacağı Hotel Tesero'ya doğru hareket ettik.


Saat 18.30'da varmıştık. Altın renkli bir kapının önünde indik. Kalabalık kapının etrafında yoğunlaşmıştı ve biz de bu gruba katılmaya hazırlanıyorduk. Neden bilmiyorum ama çok eğlenecekmişim gibi hissediyordum...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Metal Kalp Bölüm 1: Kaçış

Metal Kalp Bölüm 29: Sanırım Affetti...

Metal Kalp Bölüm 24: Kanlı Bir Anı