Metal Kalp Bölüm 17: Evimdeyim...
Promethe Örgütü diyoruz kendimize. Nedeni ise insanlara ateşi armağan eden Prometheus'un cezalandırılması gibi insanlara sorgulamayı öğreten bizlerin de cezalandırılacak olması. Bu örgütteki herkes bu tehlikeyi bilerek katıldı bu örgüte zaten. Burası cezalardan korkanların huzur bulacağı bir yer değil, burası cesurların kalplerindeki ateşi alazlandıracakları bir yer. Allein isimli terk edilmiş şehirde kalplerin aleviyle ısıtan bir şehir...
Adella ve ben helikopterden aşağı indik. Burası terk edilmiş, harabe bir şehirdi. Yıllar önceki büyük ayaklanmada en çok hasar gören şehir de burası olmuştu, çünkü burası bir asi kovanıydı. Hatta burası kayıtlarda Allein olarak değil Asi Kovanı yani Rebelhive olarak bilinen bir yerdi. Yıllardır bir mezarlık gibi muamele gören bu şehirde kimse bir canlı olma olasılığını değerlendirmiyordu. Gelirken kullandığımız araçlar sistemlerine sızarak hükümetin bağ kodunu iptal ettiğimiz askeri araçlardı. Bu yöntem sayesinde yıllarca yakalanmadan bu şehir mezarlığında kalmaya devam etmiştik. Şehir yıkık binalarla dolu olsa da, toprak adeta zehir, ölüm ve kan kussa da, toprağı avuçladığımızda elimize doğanın parçaları değil de moloz ve mermiler gelse de güvenliydi... Burası evimizdi... Hepimiz ortak bir amaç için beraberdik, hepimiz çok şey kaybetmiştik... Kimimiz annesini kurban vermişti özgürlük yolunda, kimisinin kardeşi idam edilmişti temizlik adına... Babası öldürülenler, ölü çocuklarının mezarlarını sonsuzlukta arayanlar ve benim gibi kendisini kaybedenler... Burası çok şey kaybedenler için oluşturulmuş güvenli bir sığınaktı...
Adella helikopterin sisteminde gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra helikopterden aşağı atladık. Bir süre yürüdükten sonra yıkık dökük, molozları tüm toprağı kaplayan bir bina yıkıntısının yanına geldik...
Bu kalıntının yanından ne zaman geçsem çok canım yanar... Yerlerde sadece melez yoktur çünkü, oyuncak bebek parçaları, cam parçaları, kırılmış kalp parçaları, kurdeleler, minik birkaç oyuncak araba, bir ailenin tüm geçmişi vardır... Tüm bu hayat parçalarına bakıp onlar hakkında düşünmeyi, hikayeler düşlemeyi ve onların adına acı hissetmeyi çok severim; sanki bu dünyada kimsesi olmayan insanları anıyormuşum gibi hissettirirler...
Adella ile tüm kalıntıyı aştıktan sonra beton, ağır görünümlü bir kapakla kapatılmış kuru bir kuyuya ulaştık. Adella kapağı kavrayıp açtı ve kuyunun ağzına yerleşti. Elleri kuyunun ağzını nazik ama güçlü bir şekilde bana döndü ve gelip gelmeyeceğimi sorgulayan bir bakış attı. Gülümsedim ve onun yanına yerleştim. Ellerimizi bıraktıktan sonra kuyunun içine doğru düşmeye başladık. Adella düşerken deli gibi kahkaha atıyordu; düşmanlarıma hediye olarak vereceğim yeni planları, tuzakları ve yalanları düşleyen benim aksime...
Düşüşümüz sonra erdiğinde bir nevi karınca yuvasının içindeydik. Herkes farklı bir yöne koşuyordu, kimisi asker, kimisi sivil kıyafetli.Yürürken Adella hepsine neşeyle selam verirken ben hâlâ yığınla şey düşündüğümden dolayı karşılaştıklarımı yumuşak bir gülümseme veya kafa hareketiyle selamlıyordum. İnsan aylarca evinden uzakta kalınca ailesini çok özlüyor...
"Ne düşünüyorsun Chelle?"
"Hmh?"
"Bir planın varmış gibi bakıyorsun, sanki çok önemli bir şeyler planlıyormuşsun gibi."
"Yani... abimle ilgili... Bir de sırtım hafif sızlıyor-"
Adella jet hızıyla bana dönüp elimi kavradı, bakışları dehşete düşmüş gibiydi:
"SIRTINA İLK YARDIM YAPMAYI UNUTTUK!!"
Bundan sonraki 15 dakika Adella'ya bir cyborg olduğum için hiçbir acil durum olmadığını anlatmaya çalışarak geçirdim. Beni dinlemedi ve kendimi Adella'nın odasındaki yatağa oturmuş bir şekilde onun sırtımdaki mermiyi çıkartma serüvenini izlerken buldum. Acıyordu ama Adella kendisini faydalı olduğunda çok güçlü hissediyordu... Ben de onun yüzündeki gülümsemeyi silmeye kıyamadım...
Adella sırtımdan kıyafetlerimi sıyırmış, iki kürek kemiğim arasına sıkışmış PSE-C19 mermisini çıkartmaya çalışırken tüm gücüyle hayıflanıyordu. Ben de onun hayıflanmalarına karşı kahkahalarımı yutmaya çalışıyordum.
"Pislikler- keşke birkaç saniye daha erken gelseydim, hayatta izin vermezdim canını yakmalarına."
"Adella acı hissetmiyorum-"
"Sus Chelle, bana "Ben cyborgum" numarası çekme."
Sustum. Adella mermiyi çıkartana kadar pek konuşmadım. Sadece boş bakışlarla duvarı izleyip bundan sonra ne yapabileceğimi düşündüm. Normal şartlar altında mahkemenin yargı sisteminden herhangi bir suçlunun kurtulabilmesi imkansızdı. Ama ben hayattaydım, Aleksey'in yardımı sayesinde hayattaydım. Keşke o da bu yardımı yaparken vicdanıma ihanet edebileceğimi düşünmeseydi... Belki o zaman her şey düzelebilirdi ama Aleksey benim kalbimin işleyiş biçimini anlayamıyordu işte. Kalbi yetmiyordu bunu anlamaya...
...olsun, benim ondan bir beklentim yok zaten. Ama keşke, keşke o da adaleti gözetebilseydi. Sadece mantığıyla değil, kalbiyle de...
"Ne oldu Chelle?"
Farkında olmadan iç çekmişim sanırım.
"Hiçbir şey, düşünüyordum işte."
Adella dizlerinin üstünde ilerleyip yanıma oturdu, bağdaş kurdu ve çenesini yumruk yaptığı elinin üstüne koyarak bana bakmaya başladı:
"Chelle, bana olup bitmiş her şeyi anlatır mısın? Lütfen, meraktan çatlamak üzereyim."
Adella'nın yüzüne baktım.
"Adella her şey o kadar hızlı ilerliyor ki... Aleksey'den bahsetmiştim sana, onu zaten biliyorsun. Beni yine ikna etmeye çalıştı. Ona elimi masum kanına bulamak istemediğimi tekrar tekrar söyledim Adella, ama Aleksey dinlemiyor. Beni mahkemeden Aleksey kurtardı. Beni bir namluya tehdit ederek hayatımı kurtardı. Ben ise artık daha fazla dayanamadım, resmen beni öldürmekle tehdit ediyordu, tabancayı kavradım... Onu vurdum ve kaçtım. Mahkeme binasının camından atladım, vücudumun sağ tarafı paramparça oldu. Abim kurtardı beni, hani hükümetin kukla haline getirmiş olduğu abim... Zaten mahkememden hemen önceki gün gizlice hücreme girip bana sarılmıştı... Bana sarılırken durmadan özür dilemiş, ağlamıştı... Beni kurtardıktan sonra da yine başımın etini yedi, intihar mı etmeye çalışıyorsun dedi... Bir hafta onun evinden kaldıktan sonra size ulaşmak için yine kaçtım; ama kaçtığım an, camdan atladığım an abimin gözlerindeki o bakışı unutamıyorum Ella... Aklımı kaçıracağım, sevdiklerimin oluşturduğu bu baskıya daha fazla dayanamıyorum..."
Bir damla göz yaşı nazikçe yanaklarımdan aşağıya doğru süzüldü, elimin üstüne düştü. Adella bir süre durup düşündükten sonra kısa, öz ve net bir cevap verdi:
"Tanrı hepsini bildiği gibi yapsın. Bir grup delinin arasında tek akıllı olarak dolanıyorsun Chelle."
Bir saniye bakıştık ve sonra ikimiz de deli gibi gülmeye başladık. Hem gülüp hem ağlamayı çok seviyorum...
---------------------------------
Adella bana kendi kıyafetlerinden verdi. Ama onun verdiklerini sorgusuz giymek zorundaymışım, aylardır feci stres altındaymışım ve biraz rahat kıyafetler giymem lazımmış... Bebek mavisi bir kazak, mavi kot pantolon, peluş bir saç tokası ve pofidik terlikler. Bu kıyafetleri nereden nasıl temin ettiğine dair hiçbir fikirim yok. Ve açıkçası bu kafa yormak istediğim en son konu. Saçımı peluş toka yardımıyla uzun bir at kuyruğu olacak şekilde topladım. Terliklerimi de giydim vee evimin teftişi için tamamen hazırım.
Odadan yavaşça çıkıp evimin her karışını gezmeye başladım. Her şeyin bıraktığım gibi olduğunu görmek beni tarif edilemez şekilde mutlu ediyordu. Revir, antrenman salonu, mutfak, toplantı odası, her şey... Gülümseyerek dolaşırken bizim takımdan karşılaştığım herkes ya çak bi beşlik yapıyor, ya bana sarılıyor, ya da sırıta sırıta yanımdan geçiyordu.
...Sanki ben istedim anaokulu öğretmeni gibi giyinmeyi, yaktın beni Adella...
Nil'i, Melody'yi ve Feodora'yı gördüm; onlar da beni görür görmez yanıma geldiler:
"Michelle nasılsınn?"
"Kombin güzelmiş..."
"Adella'nın kleptomanisi sen yokken coştu, kontrol edilemez bir hal aldı."
Tüm sorularına tek bir cümle ve soğuk bir gülümseme ile cevap verdim:
"Adella tabancamı nereye sakladı bilginiz var mı?"
Birkaç saniye durduktan sonra Nil bana sarıldı, ağlamaya başladı:
"Michelle çok korktum, senden özür bile dileyemeden kayıplara karışacağından veya idam edileceğinden çok korktum... Özür dilerim, çok çok çok özür dilerim, beni affeder misin..?"
Diğerleri şok içinde bakarken benim yüzüm birkaç saniyeliğine duygusuz kaldı, sonra elim soğuk bir şekilde Nil'in sırtına dokundu...
Nil, küçüklüğümden beri tanıdığım bir kızdı. Abimle yaşıttı, tesisteyken beraber eğitim görmüşlerdi. Nil'in en yakın arkadaşı Daphne'ydi. Kardeş gibiydiler... Bir süre ben de onlarla arkadaşlık ettim ama sonra onlar... değiştiler. Tanıdığın insanların birer yabancıya dönüşmeleri çok can yakar... Beni seven o iki kız bana suç atmak, beni karalamak için fırsat kollayan iki canavara dönüştüler... Çok canım yandı, gözetmenimiz beni hatalı bulurdu, türlü tehditlerde bulunurdu. O zaman anlamazdım ama sonradan öğrendiğime göre Nil ve Daphne, homeostazileri yaptıkları deney için en uygun olan deneklerdendiler. Onlara hiçbir zarar gelmemeliydi ama ben-
-ben sadece bendim işte...
Onların istedikleri her türlü şey olurken ben defalarca sebepsiz yere azar işittim. Onlar acımasızca gülerlerken ben eskiden arkadaş olduğumuzu düşündüm... İnsan arkadaşına neden bunu yapsın ki... Yıllar geçti, Daphne deneyler sırasında öldü, Nil de tesisten kaçıp örgüte sığındı.
Ve şimdi Nil bana çektirdikleri yığınlarca acıdan sonra bana sarılıp af diliyodu...
Dudaklarımı aralayıp soğuk bir tonla konuştum:
"Affederim Nil, çünkü insanların hatalarını kendime yük etmeyi sevmiyorum... Affederim ama unutmam Nil..."
Sonra onu bıraktım ve antrenman salonuna doğru yürümeye devam ettim...
...Adella nereye saklamıştı şu tabancayı...
-----------------------------------
Üstümdeki anaokulu öğretmeni kıyafetleriyle duvarda asılı duran hedeflere atış yapmak feci eğlenceli bir şeymiş. Bianca'nın tabancasını bir süreliğine ödünç almıştım ve günlük antrenmanımı yapıyordum. İnsanın evinde yapabileceği bundan daha güzel bir aktivite olabilir miydi? Kitap okudum, spor yaptım, doğru dürüst bir duş aldım, ailemle konuştum, eğlendik, aylar sonra ölüm korkusu duymadan saatler geçirdim.
Saatler geçti ve tekrar gece oldu. Gece olmasıyla da Adella'nın beni elimden tutup odama götürmesi ve yatağıma fırlatması bir oldu.
"Uyumazsan dakika başı gelip kontrol ederim Chelle. Tanrı'ya şükür yer altındayız da atlayacak bir cam yok. İyi gecelerr."
Peluş oyuncağını üstüme atıp gitti. Kapıyı da kilitledi. Ama gülümseyerek battaniyenin altında kıvrıldım ve uyudum. İyi geceler, geceleri düşünmeden uyuyabilecek kadar huzurlu bir dünyası olanlara...
Yorumlar
Yorum Gönder