Metal Kalp Bölüm 15: Hani İnsan Sahipsiz Kalır Ya...

 Rüzgar bir kez daha yüzümü okşuyordu. Ama bu kez ben kabul etmiştim düşmeyi, yeniden göğe yükselmek için yeryüzüne inmeyi. Gözlerimi kapattım ve düşüşümü düşünmemeye çalıştım, zaten saniyeler sonra tekrar yere çakılacaktım. Geçen seferki düşüşümde canım çok acımıştı. Kollarımdaki metal sargılar bile hâlâ duruyordu. Ama bu kez bu kadar acı çekmek istemiyordum. Gerçekten, her düşüşümün bu kadar acı verici olması şart mıydı?

Zihniniz tuhaf düşüncelerle dolduğunda kendi kendinize bilmeceler üretirsiniz. Kelime bulmacaları, şekiller... Bazen gördüğünüz bir gölgeyi canavara benzetirsiniz, bazense bulutları meleklere... Bu insan bilinçaltının bir hediyesidir aslında, korktuğumuz zaman farklı masallar üretiriz, dikkatimiz dağılır. Eğer şanslıysak, her bulutu meleklere benzeten cesurlardan oluruz. Şanssızsak, her gölgeyi canavarlara benzeten korkaklardan oluruz...

Gözlerimi kapattım ve inişimi beklerken zihnimdeki bulutları meleklere benzetmelerini umduğum rüyalara ve düşüncelere daldım...

Adım Michelle... Aleksey şey demişti, "Baş meleğin adı gibi..."... Melek... Düşüyorum... Sürekli bir yerlerden düşüyorum, düşmüş melek sayılır mıyım acaba? "Melek zarar görürse Tanrı şövalyeyi affetmez..."... Ne değişti? Beni tehdit ederken beni incitmeye de çok hevesliydi. Demek şövalyenin mertliği çıkarlarının korunduğu sürece var olabiliyor... Neyse ki kalbim metalden, kırılmıyor... Annem yaşasaydı ne derdi acaba? Kızının kukla haline getirilmek istenen bir hedef olduğunu bilseydi ne derdi acaba? Babam? Onu hatırlamıyorum bile... Yüzünü hatırlamıyorum, sadece siyah-yeşil bir üniforma... Bir de... oyuncak köpek... Eve getirdiği ve kurdele koyduğu oyuncak köpek... Ve hooop, köpeğim peluş kafası kopmuş bir şekilde önümde duruyor, annem köpeğimin iki parçasını da elinde tutuyor, abim ağlayan beni sakinleştirmeye çalışıyor... Annem öfkeyle avazı çıktığı kadar bağlarken ağlıyor, boynunda babamın asker künyesi asılı... Asker künyesi... Annemin bizi terk edişi... Sıkıldım derinlerde yüzmekten... Tekrar kurtulmak istiyorum... Zihnimin hapishanesinden çıkmak istiyorum... 

Gözlerimi araladım... Altımda beton veya çimen yok, su var. Derin bir sis perdesinin ardından su var. Eğer saniyeler içerisinde doğru pozisyonu alamazsam su beton kadar feci bir etki yapıp uzuvlarımı dört bir yana dağıtacak, benim hikayem de feci acılı bir ölümle sonlanacak. Kollarımı vücuduma yaklaştırıp vücudumu dikleştiriyorum ki yüzey alanımı azaltıp darbenin şiddetini azaltabileyim. 

Ve suyla karşılaşıyorum, sert ama tek parça bir iniş oluyor... 

Abim suyu hep severdi. Denizin maviliği ona huzur verir, suyun serinliği mutluluk getirirdi. Bu deniz aşkından büyüyünce de vazgeçememiş olacak ki yaptığı kirli işlerden kaçmak için şehirden uzakta, denizin yanındaki evlerden birisine yerleşmiş... Ama su temiz değil, günahlarla dolu bir toplumun suçlarına şahit olmuş deniz artık mavi değil... Ferahlatıcı değil zehirleyici bir etki yapıyor su...

Gözlerimi açtığımda su feci derecede gözümü yakıyor.. Nefes almak için çırpınırken yüzeye çıktım, sırılsıklamım... Su feci derecede kirli ve korkunç kokuyor. Kıyafetlerime yapışıyor, vücudumda soğuk ve kirli suyu hissedebiliyorum... 

Sırılsıklam bir halde ve öksürerek sudan karaya doğru yüzdüm. Nihayet kayalıklara ve toprağa ulaştım, zorlukla tırmandım. Kayalardan birinin üstüne oturup yuttuğum suları öksürerek çıkartmaya başladım. Öksürmeyi bıraktığımda öksürmekten karın kaslarım ağrıyordu. Ayağa kalktım, başım dönüyordu. Yürümeye çalıştım; denediğim gibi yere yapıştım. Kayalığın sivri tarafı alnıma ve elime battı. Kan akmadı tabii ki ama yine de canım acıdı. En sonunda dayanamayıp oturdum ve baş dönmemin azalmasını bekledim. Dudağıma ıslak bir şey değdi bir anda, tadı acı bir şey... Elimle dudağımın üstüne bastırdım ve parmaklarıma baktığımda siyah bir leke gördüm. Kan gibi...

...Sahte de olsam insanım sonuçta...

Kanı elimle sildim ve gökyüzüne baktım. Sanki bugün hava daha da kasvetliydi hava, daha da üzgündü bulutlar... Başımın dönmesi geçmiş gibiydi şu an.

Ayağa kalktım ve kıyı kenarında yürümeye başladım. Rüzgar sert ve soğuk esiyordu. Bir süre yürüdüm sahilde amaçsızca. Adella'ya ulaşmam, bir şekilde buradan kurtulmam gerekiyordu. Bu kıyı bölgesi büyük ihtimalle Akdeniz taraflarındaydı. Adella ve örgütü ise Marmara Kıyıları'ndaydı. Oraya ulaşmak zorundaydım. Arama yapamazdım, tüm hatlar ordu tarafından dinleniyordu. Zaten telefonum da yoktu, telefon bulmamın tek yolu şehir merkezine ulaşmaktı. Yakalanmadan ulaşmamın da imkanı yoktu. Şu anda Adella'ya haber uçurmamın tek bir yolu vardı: 

Adella'nın kuşu...

-----------------------------------------------------------------

Adella ile ilk tanıştığımda 17 yaşındaydım. Bir süre yüzümü gizleyerek metro istasyonlarında yaşadım. Bir evsiz olarak. Çok tehlike atlattım. Zor zamanlar geçirdim. Sonra bir gece yerde otururken, bir kız istasyona geldi. Omzunda minik, siyah bir çanta takan, mavi Afrika örgülerine sahip, haki yeşil bir ceket ile içine giydiği koyu pembe bir tshirt, altında da siyah kot pantolon ve askeri botlar giyen bu kız elinde bir kafes tutuyordu. Kafesin içinde ise bir atmaca vardı. Kız sanki benim görmediğim bir şey görüyormuşçasına büyük bir kararlılıkla karşıya bakıyordu. 

Göz ucuyla onu izlemeye başladım. Çok farklı görünüyordu. Bir anda göz bebekleri bana doğru çevrildi, göz göze geldik. İrktim. Dudakları hafif bir gülümseme haline geldi, ve fısıldadı:

"Kuşu mu merak ettin?"

Cevap vermedim, bakışlarımı uzağa çevirdim. Kimseye güvenemezdim. Ben kaçaktım sonuçta, o ise bir yabancı...

Bakışlarımı uzağa çevirdiğimi görünce kıkırdadı. Yerinden kımıldamadan konuşmaya devam etti:

"Eh, ben kendi kendime konuşuyorum zaten. Senin varlığın sadece deli olmadığıma dair bir kanıt bana göre. Ben Adella. Kuşum da atmaca bu arada, ama adı sııır. Bu arada tren ne zaman geçecek haberin var mı? Rahat ol hükümet dövmem yok."

Kollarını sıvayıp gösterdi. Kollarındaki yığınla bilekliğin arasında hiçbir dövme yoktu. İyi de benim bu yüzden çekindiğimi nereden biliyordu? Riske atamazdım. Belki kandırmacaydı... Belki ucuz bir numarayla güvenimi kazanmaya çalışıyordu...

...Konuşmadım...

Bir kaşını kaldırdı:

"İyi.konuşma."

Kollarını kavuşturdu ve duvara yaslandı. Bir süre sessizce bekledik. Sonra ellerimle sayılar oluşturdum.

0

3

Duvara vuruş, nokta anlamında.

2

5

Beni izledi, sonra gülümsedi. Yere yanıma oturdu, ve gözlerime baktı. Gelen trenin gümbürtüsü eşliğinde birkaç saniye bakıştık, ve ela gözbebekleri büyümeye başladı. Gözünün akını da kapladı ela renk, ve sonra bir saniyede tekrar eski haline geldi. Tren de varmıştı istasyona. 

Kız ayağa kalktı, bana son kez baktı. Giderken gülümsedi:

"Tanıştığıma memnun oldum Michelle..."

Ve trene binip gitti...

------------------------------------------------------------------

İlk tanışmamızı düşünürken güldüm. O zaman ondan korkmuştum. Adımı ağzımdan bir kelime dahi çıkmadan biliyor olmasından dolayı onun hükümet askeri olmasından şüphelenmiş, bir süre başka metro istasyonlarında yaşamıştım... Ama ben nereye gidersem gideyim, o metro binmek için hep benim bulunduğum metro istasyonuna gelmişti. Çok korkmuştum...

Bileğimin iç kısmına dokundum, abimin hiç bilmediği sırrım sol bileğimin içinde saklıydı... Yerden sivri bir taş alıp üstteki sentetik deri tabakasını kestim ve alttaki minik tüpe ulaştım.

Adella bu tüpü bana çok acil bir durumda iletişimimiz kesilmesin diye hediye etmişti. Tüpteki sıvıyı kendime enjekte etmem lazımdı. Yavaşça tüpü derimin altından çıkarttım, üstündeki ince kapağı söktüm, ve tekrar derimin altına yerleştirdim. Sıvı yavaşça vücuduma yayılırken, devrelerimi kaplarken çömeldim. Gözlerimi kapattım ve defalarca düşündüm:

"Adella..."

"Adella...."

"Adella..."

Ve zihnimde aniden küçük ama sevinç dolu bir fısıltı belirdi:

"Michelle!"

"İşe yaradı!"

"Yarar tabii, benim icadım."

"Adella benim acil yardıma ihtiyacım var. Mecbur olmasan tüpü kullanmaz, aksine daha acil bir durum için saklardım. Lütfen yardım et. O kadar sıkışık bir yerdeyim ki, her yerde düşman var."

"Yakalandım değil mi?"

"Evet."

"Kim seni yakalayabilecek kadar cevval olabildi, hm?"

"Çok komik. Azıcık ciddiye alsan olmaz mı Adella? Hani beni öldürcekler ya, o yüzden."

"Tamam. Nerdesin?"

"Akdeniz kıyıları, sanırsam."

"Akdeniz kıyıları çok geniş bir tabir, Michi."

"Abimin evindeyken camdan atlayıp suya daldım, ondan önce de abim beni adliyenin camından atladığımda yakaladığına göre... Ana adliyenin yakınlarında bir bölge olabilir, emin değilim."

"Atladın- sorgulamayacağım. Güvenli bir bölgede kal, tamam mı? Elimden geldiğince çabuk bulacağım seni."

Bağlantı kesildi...

Ve şimdi tamamen yapayalnızım...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Metal Kalp Bölüm 1: Kaçış

Metal Kalp Bölüm 29: Sanırım Affetti...

Metal Kalp Bölüm 24: Kanlı Bir Anı