Metal Kalp Bölüm 9: Bir Rüyadan Kabusa Uyandım
Bir silah sesiyle anılarımdan gerçekleri kalbimi yakan dünyaya döndüm. Aleksey, elinde bana doğrultulmuş ve ucundan hafifçe duman tüten bir silahla gözlerimin içine bakıyordu...
...Şövalyem az önce bana ateş etmişti ve sıyırmıştı, yanağımdan akan kanı hissedebiliyordum...
"Ne oldu melek, rüyalar aleminde kayıp mı oldun? Uyandırayım dedim."
Güldü, arkasındaki silahlı askerler gözlerini kırpmadan bana bakıyorlardı. Parmakları tetikteydi, bu yıkık varoş sokakta kaçacak hiçbir yerim yoktu. Tamamen Aleksey'in merhametine kalmıştım...
"Ответь мне, ангел!(Cevap ver, Melek!)"
Aleksey Rusça konuştuğuna göre onun olmayan merhametine kaldım diyebilirdim...
Aleksey geçmişi hakkında çok az konuşurdu. Hakkında bildiğim şeyler çok kısıtlıydı. Annesi ile Rusya'da yaşarken annesinin ortadan kaybolduğunu ve onun da yasadışı yollarla buraya getirildiğini anlatmıştı bir keresinde. Bir süre neresi olduğunu bilmediği yurt benzeri bir yapıda yaşamış, polislerin bu eve baskın yapmaları ve dilenci çetesine ait olduğunu iddia ederek içinde yaşayan herkesi tutuklamalarının ardından Aleksey polislere kendisini tutuklama fırsatı vermeden kaçmış, dilini bile bilmediği bir ülkede bir başına kalmıştı. Ve tüm bu acılardan sonra kaderlerimiz kesişmişti...
Yutkundum, nefes aldım ve soğuk bir sesle konuşmaya başladım:
"Nasıl bir cevap bekliyorsun?"
"Bilmem, sen söyle. Sonuçta 6 yıl 5 ay 8 gün önce beni o cehennemde terk edip giden sensin! Bana tutamayacağın sözler veren sensin! Teklifimi reddeden sensin!"
"Ne yapsaydım, o pisliklerin bizi insanlıktan çıkarttıkları gibi başka çocukların da hayatlarını mahvetmelerine izin mi verseydim!?"
"BİZİM GÖREVİMİZ BUYDU MİCHELLE!! NEDEN HER ŞEYİ MAHVETTİN! BÖYLE BİTMEMESİ GEREKİYORDU!"
"Masalımızı sen bozdun Aleksey. Benden o çocukları yakalamamı istediğinde bunu yapmayacağımı bilmen gerekiyordu!"
Boom. İkinci el silah sesi, Joe'nin yıkıntısından gitmeden önce aşırıp giydiğim kazağın kolunda pek de iyi görünmeyen bir başka sıyrık var. Metal kolumdaysa sadece ufak bir çizik.
Aleksey derin derin nefes aldı:
"Michelle lütfen... Melek lütfen... Meleğim... Yalvarırım itiraz etme. Söz veriyorum her şeyi düzelteceğim. Birçok kişinin hayatı kurtulacak, sadece birkaç küçük çocuk, biraz sivil zayiat. Sonra her şey tekrardan bir peri masalı gibi olacak."
"Olmayacak. Başka hiçbir çocuğun ağladığını görmeye tahammülüm kalmadı. Sen barışı başka masumları feda ederek sağlamak istiyorsun, bense barışı sadece bu cehennemden sorumlu olanlara acı çektirerek barışı getireceğim."
Elleri tabancasında sıkılaştı, nefes aldı, kaşları çatıldı ve delici mavi gözleri birkaç saniyeliğine benim metalik gri gözlerimle kesişti.
"İstediğin buysa eğer, ben kimim ki reddedeceğim?"
Son kez gülümsedi, bir saniyeliğine tekrardan hayatımın 6 yılını beraber geçirdiğim o masum çocuk oldu, ve sonra tekrar beni yakalayıp bir hücreye tıkmak isteyen o kuklaya dönüştü:
"Götürün onu."
Dört bir yanımdan askerler etrafımı sararken edebildiğim kadar çok mücadele ettim. Tabancamla kendimi savunmaya çalıştım, kurşun geçirmez zırhları engel oldu. Çırpındım, yumrukladım, tekmeledim, çığlık attım...
...ama bir kere bile bana acı çektirilmesini emredip kenardan sakince izleyen o adama bakmadım...
Bileklerime kelepçeler geçirilmiş bir halde, bana çok bol gelen gri bir gömlek ve aynı biçimde çok bol gelen bir pantolonla mezar gibi bir hücreye tıkıldım.
...Eh, mezar cehennemden iyidir...
Oturdum. Başımı ellerimin arasına aldım ve sessizliğin sesini dinledim. Yaşayacağım sonu çok iyi biliyordum. Belki birkaç ay öncesinde olsaydım sadece kodumun sıfırlanmasıyla yetinirlerdi ama bu birkaç ay içerisinde hükümete tarif edilemez hasar vermiştim. Devlet başkanına şantaj, kamu malına hasar, "sokak çocukları" diye geçen hükümete faydasız haşeratlara yemek ve kalacak yer yardımı, anarşist hareketler, "terörizm" ve direniş örgütlerine silah ve cephane yardımı... Tüm bunlar göze alındığında cezam açık ve netti, Pollyannacılığa lüzum yoktu:
İDAM EDİLECEKTİM.
Başımı duvara yaslayıp nefes verdim ve gülümsedim. Kaçmalar, paralı asker gibi kullanılmalar, açlık ve sefaletle geçen ve en yakınlarımın ihanetiyle dolu bir 21 yıl... Rüya gibi bir 21 yıl...
İstemsiz olarak hıçkırmaya başladım... Hıçkırıklar ağlamaya döndü... Ölüm... Ölüm.... Tanrım, daha yardım etmek zorunda olduğum o kadar çok insan vardı ki. O kimsesiz çocuklara yapmam gereken yardımlar daha bitmemişti. Adella'nın başlarında olduğu direniş örgütünde çok fazla kayıp vardı, daha onlara yardım etmem lazımdı. Abim? Ya şimdi abimi kim kurtaracaktı? Tanrım ne yapacaktım?
...Bir dakika, pişmanlığım var mıydı? Herhangi bir keşke veya o namussuzların planlarına katılma isteği?
Hayır. Doğru olan için ölüyordum. Onlara boyun ermediğim içn ölüyordum. Bu güzel bir ölümdü. Sadece aklımı kullanıp son zamanlarımı bu adaletsiz düzenin yıkılması için harcamam gerekiyordu.
Ve hücremin kapısı açıldı...
Abim içeri girdi...
Onu yıllardır doğru dürüst görememiştim. Güçlü bir adam olmuştu, boynunda birkaç zincir vardı. Anlaşılan şu anda mesai dışı olduğu için sadece siyah bir gömlek ve siyah bir kemerle beline sabitlenmiş siyah pantolon giyiyordu. Kemerinde silah olduğunu anlatmama gerek yoktur herhalde?
"Michelle..."
Sırıttım:
"Naber abi? Sevgili kardeşine Ölüm Günü hediyesi vermeye mi geldin?"
Yanıma doğru yürüdü ve çömeldi. Yanıma oturdu...
Birdenbire siyah gözlerinden yaşlar akmaya başladı:
"Michelle... Michelle..."
Ben şok içerisinde ona bakıp akıl sağlığını sorgulayıp kendi sağlık ve selametim için yavaşça geriye doğru sürünürken abim beni yakaladı, sıkı sıkı göğsüne bastırdı...
...Abim bana sarıldı...
...15 yıl sonra abim bana sarıldı...


ALLAH SENİN EYÜLÜĞÜNÜ VERSİN ALEKSEY
YanıtlaSil