Metal Kalp Bölüm 12: Kalbim Acıyla Yandığında Yine Yapayalnızım
Mahkeme salonunun kapılarını kırarcasına açtıktan sonra elimde Aleksey'i vurduğum tabancayı tutarken son hızla mahkeme salonundan kaçtım. Yolumun üzerinde duran gardiyanların attıkları mermiler derimde minik çaplı delikler açıyor - ki derim sentetik bile olsa acısını hissedebiliyorum. Ben de onların koruma ile kaplanmamış tek bölgelerine ateş ederek karşılık veriyorum....
...Gözlerine...
Durum böyleyken durmadan koştum, ve en sonunda gördüüğüm ilk pencereye ateş ettim, camı kırdım ve camdan atladım. Metrelerce aşağı düşerken rüzgarım sert bir kırbaç gibi yüzümü kestiğini hissedebiliyordum. Anılarım belleğim aracılığıyla gözlerimi örttü, kulaklarım geçmişin hayaletlerinin sunduğu seslerle sağır oldu...
...ve onu gördüm...
Aşağıda Azrail kollarını açmış beni beklerken, ölümüme doğru düşerken zamanın saçma bir şekilde yavaşladığını hatta durduğunu hissettim. Yumuşak bir meltem esti ve yanaklarımı okşadı,ve etraf karanlık bir çukurdan ışıklarla aydınlatılmış gökyüzüne döndü... Neredeyse 14 yıldır duymadığım bir sesi duyduğumda kalbimde aynı anda beliren korku, sevinç, mutluluk ve acıyı tarif edebilecek bir duygu yoktu...
"Birtanem..."
Annem birden belirdi, belki de bir hayaletti... Cildi solgundu, kısa siyah saçları aynı anılarımda hatırladığım gibiydi. Gözleri? O kehribar rengi gözleri çok yorgundu... Ama bu yorgunluk onu o kadar güzel ve şefkat dolu göstermişti ki... üstünde öldüğü gün giydiği babamın siyah eski kazağı ve pantolonu vardı. Belindeki kemerinde yine babamdan kalma tabanca ve alnında....
...alnında öldüğü gün kendisine hediye edilen ve şimdi beyaz bir yıldız olarak parıldayan kan lekesi...
Gözlerimde yaşların belirdiğini hissederken anneme doğru bir adım attım. Annem gülümsedi ve bileğimden tutarak beni durdurdu. Artık bu kadardı, kırılma noktama gelmiştim, sıcak gözyaşlarım yanaklarmı yakıyordu....
Bir hıçkırık kopardım ve beni daha fazla taşımayı reddeden bacaklarım yüzünden dizlerimin üstüne çöktüm. Annem ona daha fazla yaklaşmama izin vermiyordu, ona sarılmama izin vermiyordu ve sadece benim sefil bir haldeki hıçkırıklarımı dinliyordu. Yüzümü ellerimin arasına gömdüm ve ağlamaya başladım. Dayanmak zorunda olduğumu biliyordum, annemin şuan bana gösterilmesinin de büyük bir lütuf olduğunun farkındaydım ama... ama metal kalbimde kalan insani duygulardan biri olan lanetli tamah daha fazlasını arzuluyordu...
Başımı kaldırdığımda annemin de bana bakarak gözlerini sildiğini ve ağlamamak için dudağını ısırdığını fark ettim:
"Birtanem... Sil gözyaşlarını serçem... Nasılsın? Anlat bakalım bak 14 yıl oldu nasılsın?"
"Anne...Anne... Anne ben çok yoruldum... Yaptığım her iyi şey yüzünden yargılanmaktan, terk edilmekten, bir sürüngenden beter muamele edilmekten bıktım... Gerçek katiller yaşarken benim katil muamelesi görmemden, suçlu olduğuma inandıklarından hayatımı mahvetmelerinden, vücudumu parçalamalarından ve insanlığımı öldürmelerinden, beni bir kukla gibi kullanmak istemelerinden, küçümsenmekten, sevdiğim herkesi kaybetmekten, hayatımın altüst olmasından bıktım artık... Çok yoruldum... Daha fazla dayanamayacağım... Seni ve babamı çok özledim..."
Ağlarken hıçkırıklar içerisinde söyledim bu cümleleri... İsyan mıydı? Hayır... Sadece yıllardır kalbimde biriktirdiklerimi kalbimi daha fazla çürütmelerine izin vermemek için yıllardır varlığını aradığım kişiye, anneme anlatmaktı...
Annem acıma gülümsedi ve yanıma çömeldi. Aramızda iki dünyayı ayıran bir sis perdesi vardı, bunu hissedebiliyordum, ama... Bakışları o kadar sıcak ve sevgi doluydu ki onun varlığını hissetmenin yanında aramızda bir evren farkı olmasının hiçbir önemi yoktu...
Annem solgun ve ağlamamak için tüm gücüyle ısırdığından dolayı kan sızan dudaklarını araladı:
"Serçem, birtanem, kızım... Sana okuduğum kitapları hatırlıyor musun?"
Başımı salladım:
"Hem de her bir kelimesini..."
Gülümsedi:
"Yüzüklerin Efendisini ve Harry Potter'ı hatırlıyor musun? Bilbo Frodo'yu Sauron'un peşine düştüğü yüzükle ve tonlarca tehlikeyle bıraktıktan sonra kaybolup gitmişti? Frodo'nun hayatı kaç kere tehlikeye düşmüştü? Frodo korkmuştu ama buna rağmen vazgeçmeden kendisine verilen tehlikelli görevin üstesine gelmişti...
Harry yetimdi, değil mi? Voldemort ailesini öldürdü, hayatını mahvetti, insanlar çıkarlarına göre onu desteklediler veya onu yalancılıkla suçladılar... Ama Harry buna rağmen arkadaşlar edindi ve Ölüm Yiyenlerle savaşmayı başardı, değil mi? Draco yıllarca Voldemort'un zehirli düşünceleri altında aile baskısıyla büyüdü ama o bile sonunda hikayesine mutlu sonu getirmeyi başardı...
Senin yaşadığın hikaye de şuan pek de peri masalı sayılmaz... Hayatın altüst, aranıyorsun, katledilebilirsin, her türlü tehlikeyle karşılaşabilirsin... Ama bir gün senin de hikayen mutlu sonla bitecek... Karanlık daha zafer kazanmadı... Hem..."
Muzip bir şekilde göz kırptı:
"Hem nerden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını?"
Annem bu son sözleri söyledikten sonra yavaşça karahindibalara dönüşmeye başladı... Elimi her ne kadar karahindibaları tutmak için uzatsam da rüzgara karışıp uçup gittiler... Etrafımı koruyucu bir battaniye gibi saran ışık yavaşça sönmeye ve tüylerimi diken diken eden karanlık geri dönmeye başladı. Gözümü açıp kapadığımda tekrar camdan atladığım noktaya geri döndüm... Rüzgar yeniden saçlarımı uçururken bu kez içimde korku yoktu...
"Anne şuan ya seni gururlandıracağım ya da sana kavuşacağım!!!"
Ve sertçe çakıldım...

Yorumlar
Yorum Gönder