Kırık Kont Bölüm 12: Thammenos'ta İki Melek
Her yerde koşuşturan ve uçan küçük melek çocuklar, arkalarından koşan veya komşularıyla dedikodu yapan anneleri, her yerde gürültü... Thammenos böyle bir yerdi işte. Bense kıyafet satan tezgahlardan birisine arkadan yaklaştım. Satıcı yaşlı, iri dudaklı ve bukle bukle beyaz saçlı tombul bir melekti. Tezgaha müşteri çekmeye çalışırken tiz bir sesle bağırıyordu. Bağırırken nefes almak için durduğunda gülümsedim ve konuştum:
"Merhaba, iyi günler."
Ufak bir sıçramayla aniden arkasından belirmiş olmamın şokuyla bana baktı, ama hemen konuştu:
"Buyur şekerim ne bakmıştın?"
Elimden geldiğince bir melek gibi davranarak konuşmaya çalıştım:
"Eh, kıyafetlerim biraz sırılsıklam ve kaliteli kıyafet satan bir tezgah arıyordum- sizi gördüm ve uygun kıyafetiniz var mı diye sormak istedim."
İncecik kaşlarından bir tanesini kaldırdı:
"Genelde müşterilerim devamlıdır, sen niye böyle aniden belirdin benim tezgahımda?"
"Uhm- ihtiyacım vardı?"
"Hem sen niye siyah ve gri giyiniyorsun bakayım?"
"?"
"O gümüş yüzük ne öyle?"
İşler kontrol edemeyeceğim bir hale gelmeden önce arkamda tuttuğum elimle kabus sihri yaptım, kadın anında sandalyesine doğru devrilip uyumaya başladı. Ben de tezgahtan bir adet beyaz gömlek ve pantolon kapıp uzaklaştım. Kimsenin olmadığı sokaklardan birine girince harabe bir ev gördüm. Kapıyı aralayıp içeri girdim. Ev tamamen terk edilmiş gibi görünüyordu. Odalardan birisinde üstümü değiştirip tezgahtan aldığım gömlek ile pantolonu giydim. Evden bir gölge gibi süzülerek çıkmak isterken karşılaşmayı tahmin bile etmediğim birisi ile karşılaştım...
Onunla...
İstediği kadar kukuleta taksın, kılık değiştirsin, benden saklanamazdı... Bir yıldızın ışığı üfleyerek söndürülemezdi. Transa geçmiş gibi onu takip etmeye başladım, gizlice. Bakalım nereye gidiyordu...
Thammenos'un daha da derinlerine indi, daha da karanlık sokaklara, siyah kukuleta giyen bir meleğin umursanmayacağı kadar karanlık olan sokaklara... Ve bir eve girdi.
Ben de ardından girdim tabii.
Girmemle incecik bir bıçağı boynumda hissetmem bir oldu. Ensemde birinin yavaşça nefes alıp vermesini hissedebiliyordum. Bir fısıltı duydum:
"Kim olduğunu açıklamak veya Tanrı'ya kavuşmak için 5 saniyen var."
Güldüm ve cevap verdim:
"Kırıldım Kömür Kuşu, ne çabuk unuttun beni..."
Aniden arkaya doğru birkaç adım attı, ifadesindeki şaşkınlık ve şüphe adeta somutlaşmış, bir hale gibi yüzünde bir maske olmuştu. Fısıldadı:
"KONT LUCIFER???"
Ona doğru döndüm:
"Güzel, beni hâlâ hatırlıyorsun. Unuttuğunu sanmıştım Kömür Kuşum."
"Sen niye bir melek gibi görünüyorsun be?!"
"Tanrı'nın mucizesi Kömür Kuşum, o kadar yer arasından Thammenos'ta bir ara sokakta karşılaşmamıza şaşırmıyorsun da benim melek olmama mı şaşırıyorsun?"
Bana ani ve çok merhametsiz bir tokat attı, olsun canı sağ olsun. Yanağımı ovalarken nefes verdim ve konuştum, bu kez sırıtmadan:
"Acıttı bu Kömür Kuşum."
"Az bile oldu sana. Çek git zaten başım yeterince belada bir de seninle uğraşamam."
"Belki yardım edebilirim?"
Birden aniden çakan bir ışık sonrasında dünyam karardı- gerçek anlamda. Artık onun sadece sesini duyabiliyordum, güzel yüzü yoktu artık gözlerimin önünde:
"KÖMÜR KUŞUM!?"
"Hele bi seni kör edebilecek ışık saldırılarının üstesinden gelmeyi öğren, sonrasında bana yardım edersin."
Uzaklaşan ayak sesleri...
"KÖMÜR KUŞUM?!! KÖMÜR KUŞU!? CUPE!? CUPE YALVARIRIM! CUPE HAYIR YALVARIRIM YAPMA! CUPE BEN KARANLIKTAN ÇOK KORKUYORUM! SENİ BİR DAHA GÖREMEMEKTEN ÇOK KORKUYORUM!! YALVARIRIM YAPMA! GİTME CUPE!!"
Gitti....
Aşk acıttı...
Olsun, en azından iyi ve hayatta olduğunu öğrendim...
...Ama hayır, hayır hiçbir şey iyi değil, göremiyorum, beni bırakıp gitti, ne yapacağım ben şimdi, bittim ben, Kömür Kuşum çekip gitti...
Bu düşünceler içerisinde boğulurken etrafımı çığlık sesleri sardı... Çocukların, kadınların, adamların çığlık sesleri...
Ve ben tekrar görmeye başladım...Bu sokaktan çıkacak bir yer aradım, tekrar Thammenos'un meleklerin yaşadığı merkezine geldim ve...
Karşımdaki manzara bir felaketti. Gözleri simsiyah olmuş, adeta yanmış onlarca melek yerde yatıyorlardı. Sokak çocuklarla, kadınlarla ve adamlarla doluydu. Gözlerinden gümüşi kan sızıyordu. Gökteki güneş adeta kararmıştı. O anda aslında olanları anladım...
Bir ışık çakmış, ve görebilen tüm meleklerin gözleri yanmıştı... Kömür Kuşum benim görme yetimi sadece saniyeler önce bozmuştu... Beni saniye farkıyla kurtarmıştı...
...Tabii ki de Kont Lucifer'ın kalbi var olan en güçlü ve en zeki meleği sevecekti....

Yorumlar
Yorum Gönder